Enes KUDU

Hayatsızlığı savunup isyan eden, iş hayatına ait olamayıp yaşama yabancılaşan, başka diyarların olasılığını denemek adına yeni sayfalar açmaya çalışan, kendi sesini bulamadığında her şeyi reddeden, başkalarının yanında durarak hayata tutunmanın yollarını arayan ve hayata karşı kendince inat gösteren bir uyumsuzun hikâyesini anlatan Sinağrit Baba’nın Onun Sabah Alarmı albümü yayında. Grup üyelerinden Fethi Yıldırım, Samet Karadeniz ve Ekin Özek ile Sinağrit Baba’nın müzikal yolculuğu ve Onun Sabah Alarmı albümü hakkında konuştuk.

ο Grup üyelerinin bir araya gelme hikâyesini dinleyebilir miyiz? Birlikte üretme konusunda sizi harekete geçiren, sizi birbirinize bağlayan düşünceler neler oldu?

Samet Karadeniz: 2014’te Fethi’yle ODTÜ’de tanıştığımızda grup duo olarak ve doğal olarak kurulmuş oldu. Ortak zevklerimizin olması ve birlikte vakit geçirmekten aldığımız zevk, bizi birlikte müzik yapmaya itti. Sokakta ve barlarda çalmaya başladık. Birkaç beste, çokça cover… Kendi içimizdeki uyumu yakalamaya çalıştığımız, bir arayış dönemi oldu yani. Bu ilk döneme, önce Ekin Özek saksafonuyla; sonra da Barış Ofluoğlu kontrabasıyla katıldı. Aklımızdaki ses hacmine ve tınıya ulaşabilmemiz, 2018’de davulda Canberk Hacıbaloğlu’nun katılışıyla başladı. 2019’da ise davula Kerem Sivel geldi.

Ankara, müzisyenlerin birbirini tanıması ve bulabilmesi açısından dirsek temasının yüksek olduğu bir ortam. Dolayısıyla bir arayış olduğunda yollar hızla kesişebiliyor. Grup bugünkü halini alırken de bu dirsek temasından çokça yararlandı. Örneğin, Barış’ın Hollanda’ya taşındığı süreçte; sahnelerde bas gitarıyla abim İsmet Karadeniz olsun; Okan Ata Küçük, Ege Oluklu, Eren Halıcı olsun, emek verdi. Şu an birlikte çaldığımız Deniz Özden ise, albümümüzün kayıt sürecinden biraz önce, 2022’de katıldı gruba.

Birlikte üretme konusuna gelince… Biz, gerek 2014’te grup duo formundayken, gerek bugünkü güncel halimizdeki provalarda, aklımızdaki hikâyeleri ve bu hikâyelere eşlik edecek müzikal birlikteliği yakalamaya çalıştık ve çalışıyoruz. Bu hikâyelerin içinde yaşamla olan kişisel dertlerimiz de toplumsal bir direnişin nüveleri de var. Birlikteliğimizde, kendi hayatlarımızda yer eden her şeyi müziğimizde temsil etmeye çalışan bir güç var. Grubu bir arada tutan şey de bu güç.

ο Sinağrit Baba ismini Sait Faik Abasıyanık’ın aynı adlı öyküsünden aldınız. Öyküde ilginizi çeken şey tam olarak neydi? Öykünün ve karakterin, müziğinizde ve sözlerinizde yansıması olabilecek unsurlar var mı?

Samet: Çok uzun bir karar süreci olmadı aslında isim konusunda. Birkaç öneri içinden, hızla seçtik. Sait Faik’in bu öyküsündeki Sinağrit, ağları yırtacak hırçınlıkta bir balık olmasına rağmen, kendi ölümüne karar verip, avcısını seçmeye çalışıyor. Bence herhangi bir şarkıyı ya da performansı beğeniye sunmak ve bir sektörün altında değerlendirilme zorunluluğu ve hatta icradaki, bestedeki tercihler de bir balığın kendi avcısını seçme pratiğiyle paralellik gösteriyor. Ve artık o tercih sonucunda avın, avcısını seçmesi, hangisinin av hangisinin avcı olduğu konusunu da bir kavram karmaşası yaratıyor. Tüm bunların dışında, Fethi Ayvalıklı, bense Ordulu… Denizi olmayan şehirde, iki deniz çocuğu olarak böyle bir isim tercih etmenin ironisi bana hoş geliyor.

ο İnsanların daha bireysel olmayı tercih ettiği bu zamanlarda Sinağrit Baba‘yı bir arada tutan nedir? Birlikte müzik yapmak sizin için ne ifade ediyor?

Fethi Yıldırım: Bence Sinağrit Baba’yı bir arada tutan en güçlü şey, her bağlamda hayatta kalabilme mücadelesine dair bir inat. Ortaklaşılan çok değer var; birlikte meydana getirilen şarkılar kadar şakalar, dertleşmeler, dayanışmalar da buna dâhil. Tiye aldığımız, hayran olduğumuz, planladığımız çok şey var. En azından ben böyle düşünüyorum.

Ekin Özek: Fethi’nin bahsettiği ‘hayatta kalabilme mücadelesine dair bir inat’ın aynı zamanda güncel sosyo-ekonomik bağlamda dayatıldığı veya teşvik edildiği haliyle bireyselliğe karşı bir inada da denk düştüğünü düşünüyorum. Nihayetinde insan ilişkisel bir varlık, ‘ben’ dediğimiz şey ‘öteki’ ile ilişkilenerek ortaya çıkıyor. Sinağrit’te kurulan, dayanışma ve ortaklık ile hayata olan inadımızı ayakta tutan bu ilişkiler, bir yandan da sürdürülebilir bir diyalektiğin zeminini de hazırlıyor kanımca. Yani evet, ortaklaştığımız noktalar olsa da farklı olduğumuz noktalar da var. Bence en heyecan verici yaratım süreci de tam da bu farklılıkların karşılaşmasından doğuyor. Sinağrit bir sohbet, belki bir tartışma, asla kendine kendini tasdik eden bir monolog değil. O yüzden de bireyselliğin çok çok ötesindeki şeylere gebe bir birliktelik.

Samet: Ayrıca bu dönemde grup müziğinde ve kent ozanlığında ısrarcı olmak, yani av olarak niteliğimizin bu kısmında inat etmek, bir tür direnişi ve kavgayı da beraberinde getiriyor. Yaptığımız şeyin popüler kültüre doğrudan hizmet etmeyen, yan yolları tercih eden yapısıyla barışıp bu konuda ısrarcı olmak, bence Sinağrit’i Sinağrit yapan en önemli özelliklerden.

 ο Müzikal yolculuğunuzda neler yaşandı? Müziğinizin konumlandığı yer nereden geçip nerelere vardı? 

Ekin: Samet’in bahsettiği gibi grup ikisi de gitar-vokal olan bir duo ile başlıyor. Singer-songwriter şeklinde nitelendirilebilecek bu müziğin temel niteliği sade olduğu ölçüde sağlam bir temele dayanması hem paylaşılan hikâyeler hem de müzikal açıdan. Bu ikiliye önce benim saksafon ile ardından Barış’ın kontrabas ile katılması ile müzik hala akustik bir dokuya sahip ama bir yandan çok boyutlu bir hale gelmeye başlıyor. Sonrasında Canberk’in davul ile dâhil olması ile bir anda tuşeler, tansiyonlar yükseliyor ki kaydettiğimiz ilk parça olan Oyun’da mesela bunu duyuyoruz, tam teşekküllü bir rock sound’u söz konusu. Ve yine grubun doğal bir şekilde kurulmasına paralel olarak bu soundun da doğal bir şekilde evrildiğini söylemek gerekiyor. Belli ki herkesin yola çıkış noktası farklı olsa da bir şekilde yolu ortak bir yerden geçmiş ki hiçbir tür kaygısı gütmeden, sadece elimizden ve içimizden geldiği şekilde yaptığımız müzik böyle bir tınıya ulaştı. Sonrasında Kerem’in gelişi, Deniz’in basgitarı ile dâhil olması derken albümde kendini gösteren ve bizi dinleyenlerin alışık olduğu doku oturdu.

Bu noktada iki şeyden daha bahsetmek lazım. Öncelikle bu müziğin yolculuğunda isimlerden bolca bahsettim, çünkü gruba dahil olmak demek sadece bir enstrüman ile dahil olmak demek değil, bir yandan herkes kendi hikayesini, kendi geçmişini ve beğenilerini de getiriyor. Bu yüzden de Sinağrit’i spektrumun alternatif rock kısmına yakın görsek de asıl kullanmamız gereken kelime ‘deneysellik.’ Zira provalarda, konserlerde icra ettikçe, denedikçe şekillenen ama nereye gideceğini asla öngöremediğimiz bir müzik bu. Bahsedilmesi gereken ikinci şey ise Sinağrit’in bir konser grubu oluşu. Bu hem müziğin kompozisyonu ve icrası anlamında büyük öneme sahip hem de grubun dış dünya ile ilişkisinde en önemli belirleyici. Bu bağlamda, bahsettiğim tınısal izleğin bir izdüşümünü de müziğimizin kimlerle nasıl buluştuğunda görebiliyoruz; Sinağrit’in görece küçük ve samimi, akustik tınının ön planda olduğu singer songwriter konserlerinden başlayan müzik serüveni, hırçın davul ve gitarların başı çektiği, karşılıklı bitap düştüğümüz, enerjisi oldukça yüksek, şarkıların ve hikâyelerin hep bir ağızdan söylendiği konserlere varmış durumda.

ο Onun Sabah Alarmı dijital platformlarda yerini aldı. Albümün ve şarkıların oluşum sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Albümün yaşam yolculuğunu sizden duymak isterim.

Ekin: Tam da az önce bahsettiğim şeyle ilişkili olarak cevaplayayım. Albümü oluşturan şarkıların bir kısmı Fethi’nin ilk Sinağrit yıllarında yaptığı bestelerden. Bazıları da yine senelere yayılmış vaziyette grup halindeyken yaptığımız şarkılar. Ama tabi ki en önemli husus, tüm bu şarkıların senelerce sahnede seslendirilmiş, ince ince tüm grup üyeleri tarafından işlenmiş olması.

Şarkılarımızın bazılarını single halinde yayınlayıp, türlü türlü kayıt tecrübesi edindikten sonra bir noktada albüm yapmak istediğimize ve bunu istediğimiz şekilde yapabileceğimize kanaat getirdik. Sinağrit dediğim gibi bir konser grubu, bizim için de en önemli şey bu albümün sahnede yakaladığımız o enerjiyi yansıtacak nitelikte olmasıydı. Bu noktada da albümü hücum-kanal şeklinde canlı kaydetmenin en uygun yöntem olduğunu düşündük.

Albüm için kritik olaylardan birisi de şu oldu; kayıt öncesinde stüdyoya kapandığımız iki hafta içerisinde şarkılar yine çalına çalına, işlene işlene hiç olmadıkları noktalara geldiler. Aslında canlı kaydı provalamak için girdiğimiz bu kampta bazı şarkılar makyajlandı, bazılarının çehresi tamamen değişti. Bunu da yine şu bağlamda düşünmek gerekiyor, Sinağrit’in esnek bir müziği var ve grup üyelerinin her birinin farklı yöne çekmesi sonucu gittikçe daha da genişliyor.

Albüm kaydına dönecek olursak, canlı kaydın doğru karar olduğunu kayıt sonunda da tasdik etmiş olduk. Çünkü hem bahsettiğin enerjinin kayda alınması noktasında başarılı olduğumuzu düşünüyorum hem de bazı şarkıların o ana kadar ki en iyi icralarını kayıt altında gerçekleştirdik. Öyle ki, bazı şarkıların kaydında alınan anlık ve kolektif dönemeçlerin kayıt sonrası konserlerdeki icralarımıza da yön verdiğini söyleyebiliriz.

 ο Albümünüz bir uyumsuzun, giderek hırçınlaşan hayatına odaklanıyor. Uyumsuz karakterinizin hayat karşısında kendi yollarını yaratma çabaları şarkı sözlerine nasıl sirayet etti? Siz kendinizi hayata karşı nasıl tanımlarsınız?

Fethi: Grubun şarkı sözlerinde yer alan karakterlerin ve hikâyelerin gündelik yaşamımızda somut karşılıkları var… Bir türlü gerçekleşemeyen Tanzanya planı, evin bahçesindeki Fufu da bunlara dâhil. Söz ettiğiniz ‘uyumsuz’ özneliğin başından geçenler ve kendini yeniden yaratma evreleri de benzer gerçekliklerden ilham aldı. ‘Uyumsuz’u merkeze alarak kurgulanan bütün anlatı öyle ya da böyle yolu insandan geçen hikâyelerden oluşuyor. Âşık olursunuz, parasız kalırsınız, mevcut planlarınızdan veyahut dostlarınızdan fikren ya da manen ayrışmış hissedersiniz, eski yakınlığı kuramazsınız, yabancılaşırsınız ve yeni bir benlik inşa edersiniz. Baktığınızda uyumsuza ait olan bu dertler, herkese ait aslında. Albümün hikâyesini kurgularken, anlatacağımız derdin somut, elle tutulur, gündelik insani dertler olması gerektiğini düşündük hep. İkinci soruya istinaden şunu söyleyebilirim, kendimi hayata karşı ne şekilde tanımlarsam tanımlayayım, yolu bir şekilde uyumsuz’un hikâyesinden geçecek. Bunlar birbirinden yalıtılamaz. Diğer insanların kendilerini tanımlayış biçimleri de benzer şekilde seyredecektir, zira aynı sokaklarda yürüyoruz, benzer dertlerle sınanıyoruz.  ‘Yok başka bir cehennem’ diyordu ya Behçet Aysan, o hesap.

ο Şarkılarınızla; iş hayatı, ilişkiler, politik olaylar, farklı coğrafyalara göç etmek, başkalarıyla temas etme ihtiyacımız gibi bir insanın yaşam boyunca başına gelebilecek döngüsel meselelerin hikâyesini anlatıyorsunuz. Bu yanıyla albümü dinlerken sizinle aynı hikâyenin kahramanıymışız gibi hissettim. Hikâyesi olan her şey mi güzel, yoksa her şey bir hikâye olmak için mi var?

Fethi: Bana kalırsa hikâyesi olan her şey güzel olamaz, kötü durumlar ve onların sert, hazmı zor hikâyeleri vardır. İnsanın yaşamı boyunca başına gelebilecek meseleler yeknesak bir şekilde ‘keyifli’ ya da ‘güzel’ olarak tanımlanamaz. Benzer şekilde, ‘başkalarıyla temas etme ihtiyacı’na dair bir hikâye başka bir insan için acı verici olabilir. “Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe / Sırf sana benziyor diye / Usulca sokulup merhaba dedim” diyor bir şarkıda, bence çok acı verici bu, yaralayıcı. Kimileri unutmak için, kimileri de hatırlamak için dans eder bu dünyada, Hotel California’nın sözlerinde de bahsedildiği gibi. Dışarıdan bakıldığında keyifli addedilen meseleler başkalarının travmaları olabilir. Bu tarz tek boyutlu, ahlaki yargılar bana kapsayıcı gelmiyor. Tanzanya İptal şarkısını keyifle dinleyenler, o plan iptal olduğu vakit ne denli mutsuz ve çaresiz hissettiğimi görselerdi gerçekten çok üzülebilirlerdi. Köleler ve Kilitler örneğin, bir Peyk şarkısı. Anlatılan hikâyenin gerçekliğine bakıp da güzel diyemem. Çok karanlık, çok gerçek hikâyeler bunlar. Fakat hikâye anlatıcılığı son derece başarılı. Bana kalırsa bu noktada güzel ve kayda değer olan şey hikâyeden ziyade, onun yorumlanışı, aktarılışı, anlatıcılığı. Albümü dinlerken bizimle aynı hikâyenin kahramanıymışsınız gibi hissetmenize sevindim, albümdeki ‘uyumsuz’ karakter bizden biri; herkes ondan bir parça taşıyor.

ο Albüm için kimlerle ortak çalışmalar yürüttünüz?

Samet: Bugüne dek Sinağrit’le yolu kesişmiş herkese bolca teşekkürle başlamak istiyorum. Bu albümde duyulan bestelerde çok kişinin seneler içinde emeği oldu. Albümün hazırlık ve kayıt sürecinde ise, öncelikle arkadaşımız Deniz Göktaş’ın desteği, bize itici bir kuvvet oldu. Akustik gitar ve ana vokalde Fethi Yıldırım; elektrik gitar, perdesiz gitar, geri vokal ve kopuzda ben; tenor saksofon ve synthesizer’da Ekin Özek; davulda Kerem Sivel; kontrabasta Barış Ofluoğlu; basgitar ve synthesizer’da da Deniz Özden vardı. Senelerdir sahnede çaldığımız bestelerin kayıtlarımızı Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin stüdyosunda Serkan Çolak ve Eren Karacan ile aldık. Miks’imizi Baturalp Özcan ve Ayşe Yörükoğlu, mastering’imizi ise Ahmet Gökhan Coşkun yaptı. Kayıt sürecimizde dair video ve fotoğraflar da Umut Gülcan ve Büşra Bozdemir imzasını taşıyor. Sözlerin ve bestelerin çoğu Fethi’ye ait. Cihangir Kedileri’nin sözleri Yıldırım Türker’in şiirinden. Sağ olsun kullanmamıza izin verdi. Bir de tabii İrfan Alış’a ve Peyk’e sonsuz teşekkür ediyoruz. Köleler ve Kilitler isimli şarkılarını kullanmamıza izin verdiler. Teşekkürde ismini unutacağım insanlar olabilir diye geriliyorum, künyeye eksiksiz yazmaya gayret ettik. Herkese sonsuz teşekkür ediyoruz.

ο Gelecekte sizden nasıl haberler duyacağız ve bu haberleri nerelerden takip edebiliriz?

Samet: Sosyal medya hesaplarımızı, gerekli duyuruları yapmak için aktif olarak kullanıyoruz. Özellikle Patreon, Instagram, Spotify ve YouTube üzerinden bizi takip edebilirsiniz. Albümümüz nihayet yayınlandı. Ankara lansmanımız 27 Ocak’ta Kulüp Müjgan’da. Diğer şehirlerdeki konserlerimiz için görüşmeler sürüyor. Yüksek ihtimalle Şubat’ta İstanbul lansmanımız olacak. Bunların dışında, albüm dışında beste çalışmalarımız da devam ediyor, onların da kayıt ve yayın takvimleri üzerinde çalışıyoruz. Netleştikçe paylaşacağız.