Mercan Dede sufi müziğinin ilahi geleneğini günümüzün çağdaş müziğiyle birlikte harmanlayan, doğu ile batı arasında tınılarla mekik dokuyan bir müzisyen… Jehan Barbur ise hikayelerini şarkılarıyla anlatan bir kent ozanı. Sahnede her ikisini de izlemesi ayrı güzel. Jehan Barbur ve Mercan Dede ile 4 Mayıs’ta bir araya geldikleri Borusan Müzik Evi’nde gerçekleşen konser öncesi güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.
Tanıştığımız anda Mercan Dede’nin dikkatini dövmem çekti, hikayesini sordu. Küçük Prens, sevgilimin en sevdiği kitap. Doğum günü için onun parmak izini de tasarıma dahil ettiğim bir dövme yaptırdım. Dövmede ikimizin doğduğu ayın takım yıldızı var. Gönül bağımızı bu dövmeyle taçlandırdık. Bunu anlattığımda Jehan Barbur “Sevgilim benim için koluna bir çizik bile atmadı ya!” dedi. Mercan Dede gülümseyerek, “Ne güzel bak, romantik gençler var” diye katıldı.
Gönül bağını müziklerine ince ince işleyen Mercan Dede ve Jehan Barbur ile sohbetimiz böyle başladı. Uzun uzun sohbet ettik.
-
Deneyimli insanlarsınız ama adettendir sorayım; bu akşam için heyecanlı mısınız?
Mercan Dede: Bir arada olduğumuz için mutluyum. Kendisini uzun bir zamandır takip ediyorum.
Jehan Barbur: Ben de çok mutlu ve heyecanlıyım. Bütün taşlar oturdu bir araya gelince. Zaten sahnesinde çok sanatçıyı misafir eden önemli bir müzisyen kendisi. Benim için çok büyük bir gurur çünkü bugüne kadar onun müziğinden beslenerek şarkı yazdım ve besteledim.
-
Mercan Dede, her seferinde farklı bir sanatçıyla, farklı isimlerle sahneye çıkıyorsunuz.
J.B.: Sıkılgan çünkü şekerim. (Gülüşmeler.)
-
Bu isimlerle bir araya gelmeniz nasıl oluyor?
M.D.: Gönül birliğiyle. Gönül birliği yoksa öteki birlik önemli değil. Gönül güzel olmadıktan sonra müzik güzel olsa n’olur. Misafirlerimizin hepsi birer gönül insanı. Kalbimizde ne varsa sahnede…
-
Sizlerin bir araya gelme hikayesi nedir?
J.B.: Bir telefonla.
M.D.: Aynen öyle. Bu da gönül birliğinin işareti. Normalde bu işler bir telefonla zordur. Biz prova bile yapmadık. Taşlar mutlaka yerine oturuyor çünkü taşlar hep bir arada. Ego denilen şey de o taşlarda bizim bir şekilde ayağımızın takıldığı yerler oluyor. Onlar olmadığı zaman müzik diliyle konuşuyoruz. Bir de mekan çok önemli. Borusan Müzik Evi evimiz gibi.
Şuna çok inanıyorum ben; müzik aslında göz göze, diz dize. Bu akşam buraya gelecek olan insanlar yere oturacaklar. Düşünsenize böyle bir sanatçıyı ilk defa yanlarında görebiliyorlar. Yüzünü, duruşunu görebiliyorlar. Bu belki de sesten daha önemli. O yüzden muazzam bir buluş ve devamı gelecek.
-
Mercan Dede’nin tasavvufa merakı var. Sizin için tasavvuf ne anlam ifade ediyor?
J.B: Son 4 yıldır çok manevi bir kapıyı aralamışken biraz ardına kadar iteledim. Başka bir ruhsal yolculuğa girdim. Bugünün bilim dünyasında ilim ne kadar değerli bilmiyorum ama benim için ilim çok başka bir yerde duruyor. Bütün hayatımı ona göre değiştirdim açıkçası çünkü bir kitabımda da yazmıştım; “Bir yerleri gezmek, gitmek ayrı ama iç yolculuk daha derin bir yolculuk” diye. Yorgunluğu da hemen hemen çok gezen biriyle aynıdır. İç seyyahlığı benim için tasavvufun başladığı yer. Tekamüle çok inanan biriyim. Bunun üzerine hayatımı kurmaya çabalıyorum. Yani temizlenmeye ve iyi insan olmaya…
-
Jehan, Siz bir röportajınızda “İstanbul bana hiç iyi gelmiyor” demişsiniz.
J.B.: Haydaaa…
M.D.: Ah İstanbul!
-
Bir köy hayatından bahsetmişsiniz. Hayatınız aynı şekilde devam ediyor mu?
J.B.: Evet. İskenderunluyum.Küçük bir yerde büyüdüm. Ben İstanbul’a mesleki aşkla geldim. Burası da eski sevgilim gibi,arada bir öpüşüp koklaşıyoruz. Gümüşlük’te yaşıyorum. Kanada’dan gidip gelinebildiğine göre…
M.D.: İstanbul’la ilişkim şey gibi; “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli…”
-
İstanbul’dan sık sık uzaklaşıp geri dönüyorsunuz bu durumda, nasıl hissediyorsunuz?
M.D.: 30 yıldır Montreal’deyim. 100 yıllık bir binada oturuyorum. Havası çok… Fakat İstanbul’a geliyorsun şurada Galata Kulesi var. O anlamda tarihsel referans noktaları, Boğaz’ın karşısı Asya, Avrupa, doğu, batı… Bir yerden ilham aldığın zaman onu içselleştirmen lazım. Sakin kalman lazım. Eğer içselleştiremiyorsan, ilham kelimesi aslında bir yerden bir şey araklamanın kibarcası. O yüzden İstanbul’da o süreç zor. Geliyorum, İstanbul’da notlar alıp Kanada’da ne pişireceğiz diye düşünüyorum.
J.B.: Eee bir de burada kendini sıkışık hissetmiyorsun. Çok sevsek de alıştık biz örselenmeye. Örs üstümüzden kalktığında ‘ne oluyor’ diyoruz. Üretmek için sıkışıklık lazım, ama o sıkışıklığın patlaması için o rahatlığa da ulaşmak lazım.
- Türkiye’ye gelemediğiniz zaman Skype üzerinden bağlandığınız olmuş konserlere. Onlar nasıl gerçekleşiyor peki?
M.D.: Sırlarımızı aslında fazla söylemiyoruz. (Gülüyor) Teknoloji iyi ya da kötü değil, insanlar öyle. Teknolojiyi biz doğru amaçlarla kullandığımızda bize hizmet ediyor aslında. Sevgili Beyhan Murphy’nin modern dans topluluğunun Seyahatname projesi vardı o zamanlar. Senin jenerasyonun bilmez onu. ICQ’yu, MSN öncesini senin jenerasyon bilmez yani. Resmen ICQ üzerinden müziklerini yapmıştık. Orhan Pamuk ve Cem Yılmaz text vermişti. İnanılmaz bir projeydi.
Aslında teknolojinin insanları bir araya getirmek gibi bir gücü var. Doğru anda kullandığında bir mesajı dünyadaki her insana ulaşabiliyorsun. Ben teknolojiyi o anlamda kullanan biriyim. Hatta bu anlamda prodüktör olarak yaptığım projeler var. İran, Avustralya, Londra arasındaki hiç tanışmamış üç müzisyeni Skype üzerinden bir araya getirip kayıt yapıyorduk eskiden. Şimdi konser de verdirebiliyorsun. Biraz daha dünya insanı haline geliyoruz. Bu anlamda pozitif olduğunu düşünüyorum.
- Siz caz sanatçısısınız.
J.B.: Değilim. 10 yıldır saçımı yoluyorum. Ben kendi şarkılarını yazan biriyim. Caz müzisyenlerine haksızlık. Türkiye’de çok önemli caz sanatçıları, müzisyenleri var. Ben o değilim.
-
Diğer caz müzisyenlerine göre sahnede daha çok hareketlisiniz diyecektim..
J.B.: Çünkü caz müzisyeni değilim!(Gülüşmeler) Kent hikayeleri anlatmaya çalışan biriyim. Aşkı, hayatı, var olma sıkıntısının sancısını yazmaya çabalıyorum. Bunların sahnede ne tarz olacağını aslında sahnedeki ritim ve ruh belirliyor. Bunu funk da çalarsın, soul da, caz da fark etmiyor. Ama işin özü hikayecilik.
M.D.: Kent ozanı deyişi sana çok yakışıyor.
- Sizin Borusan Müzik Evi ile uzun zamandır süren bir bağınız var. Bu bağın altında neler yatıyor?
M.D.: Aile olduk, evimiz gibi. Kültür sanata karşılık beklemeksizin destek vererek, inanılmaz özgür alan açıyor. Keşke Borusan Müzik Evi gibi daha çok yer olsa. Şu anda üçüncü kattayız. Tam arkanda bir delik açılıp asansör yapıldı. Piyano çıkabilsin diye. Bu kadar duyarlı bu insanlar. Bu 10. yılımız. Ortak bir konser diye başladı fakat konsept çok güzeldi.
-
Taksim’de Borusan Müzik gibi bir mekanın hâlâ açık olması sizler için neyi ifade ediyor?
M.D.: Belki İstiklâl’deki tek iyi yer. Ne kadar ilginç ki herkesin kapatıp gittiği bir dönemde çok güzel bir duruşla diyorlar ki “Sanat önemli insanları birleştiren en önemli unsur.” Elimizdeki son tutku.
J.B.: İstanbul’da yaşamazken okuldan kalan zamandan gelirdim. Müzisyenlerin böyle ayak uçlarına falan bakardık… Sonra biz sahneye çıkınca müthiş bir duygu oldu. İstanbul’da sahnelerin kapanıyor olması üzücü. Aslında şu Taksim’de Kelebek Korse dükkanının kapandığı gün Taksimin tarihi çok büyük bir çentikle yaralandı. Hep oradan geçerdim.
M.D.: Benim için İnci Pastanesi.
-
Stüdyoda üretim yapanla, sahnedeki sizler arasında nasıl bir ruh farkı var?
J.B.: Ruh ve makyaj farkı var!
M.D.: Ben film müzikleri dışında stüdyo kullanmam. Çünkü yapmaya çalıştığımız müzik uygun değil. Montreal’de evde kayıt ediyoruz albümleri. Bir araya gelmeye, sohbet etmeye inanıyoruz. Sohbet ederken bir duygulanıyorsun, bir mutlu oluyorsun. Bütün albümlerimdeki parçalar hep o şekilde. Mesela Tutsak, Yıldız Tilbe sağ olsun eve gelip oturdu, çay yaptık, kağıt kalem aldık ve çıktı. Ceza bir gece evdeydi. Hatta Yıldız Tilbe, Ceza’ya “Sen niye yazıları hızlı okuyorsun” demişti hatırlıyorum. Kendimi müzisyen olarak da görmüyorum, müzik eğitimim yok. Benim için müzik gönülle ilgili bir şey. Kendimi o dille anlatmak ilgimi çekiyor.
-
Jehan Barbur ve Mercan Dede birlikteliği ne kadar sürer?
J.B.: Evliliğe doğru! (Kahkahalar)
M.D.: Evet fark ettim onu, tehlikeli görüyorum.
J.B.: Ömür yettikçe, Mercan Dede istediği sürece emrine amadeyim.
M.D.: Canım istememek mümkün mü?
10
Mercan Dede 10 yıldır Borusan Müzik Evi’yle iş birliği yapıyor.