Çağatay YILMAZ
cagatay@thebackonstage.com
Kendine has esprili tarzlarıyla dünya üzerinde birçok sahnede performans gösteren Aleksey Igudesman ve Hyung-ki Joo, 6 Nisan Perşembe akşamı Zorlu PSM‘de Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile bir araya gelecek. Konser öncesi biraz sohbet etme fırsatı yakaladığımız Aleksey Igudesman, Back on Stage okurları için sorularımızı yanıtladı.
Bu konserde mutlu müziğin eksik olmayacağını dile getiren Aleksey Igudesman, Pharrell Williams’ın Happy parçasıyla birlikte Mozart ve Strauss’un mashup’larını da şarkıya dahil ettiklerini dile getirdi. Kendi içlerinde atmosferin çoğunlukla eğlenceli ve yaratıcı enerjiyle dolu olduğunu söyleyen Igudesman, bunu provalara aktardıklarını belirtti.
ο Konserde bizi neler bekliyor?
Diğer şeylerin yanı sıra, senfoni orkestrası ve solistler için Dokuzuncu Senfoni’den temalar üzerine bir dizi varyasyon. Her bir varyasyon dinleyiciyi Bonn’dan Boston’a ve oradan da geri dönerek dünya çapında müzikal bir kaleydoskop yolculuğuna çıkarıyor. Bu parça Beethoven ve Schiller’in tüm insanlar kardeştir mottosunu alıp dünya çapında bir yolculuğa çıkarıyor. “Beethoven on the Road”ı düşünün. Perküsyoncular bu parçanın kahramanları ve muhtemelen daha önce bir senfonik eserde hiç kullanılmamış bir şekilde kullanılırlar. Müzikal ziyafeti tamamlamak için muhtemelen yüzyılın şimdiye kadarki en mutlu şarkısı olan Pharrell Williams’ın Happy şarkısını çalacağız. Elbette, şarkıyı daha da mutlu kılmak için Mozart ve Strauss’un mashup’larını da şarkıya dahil ettik. Dediğimiz gibi, “müzik insanı mutlu eder” ve “Happy Concert (Mutlu Konser)”de de mutlu müzik eksik olmayacak.
ο Şovda 2 kişi görüyoruz ama arkasında eminim geniş bir ekip vardır. Kaç kişilik bir ekibiniz var? Bir gösteriye hazırlanma süreniz nasıl oluyor?
Elbette ekipte pek çok kişi var ve her konserden önce muhtemelen burada bahsedilemeyecek kadar açık olan küçük bir ritüel gerçekleştiriyoruz. Gözlerimizi kapatmayı, ağır nefes almayı ve geleneksel Rus dansını içeriyor. Arada bir biraz pratik de yapıyoruz.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
ο Klasik müziğin gelenekçi bir kitlesi de var. Orijinaline sadık kalarak, yalnızca dönemin aurasına sadık müzik icra edilmesi gerektiğini savunuyorlar. Size hiç eleştiri geldi mi? Bu tür geleneksel bakış açısına nasıl yaklaşıyorsunuz?
Basından aldığımız iyi eleştiriler, insanlardan ve özellikle de büyük müzisyenlerden aldığımız olumlu tepkiler sayesinde çok şanslıyız. Bu böyle devam edecek mi göreceğiz! İnsanlar anlaşılabilir bir şekilde coşkulu, sıradan konser rutininden çıkıyor ve mizahla, eğlenceli ve orijinal olmasını umduğumuz müzikle -yine de yüksek kalitede- yeni ve daha taze bir yöne gidiyor. İşin profesyonel tarafından bakacak olursak, şimdiye kadar Julian Rachlin, Janine Jansen, Mischa Maisky, Emanuel Ax ve Gidon Kremer gibi büyük sanatçılardan bile harika geri dönüşler aldık. Hepsiyle birlikte sahne almaktan ve gösterilerimize çeşitli esprili şekillerde dahil etmekten büyük keyif aldık. Gidon Kremer ve Kremerata Baltica ile son yıllarda yoğun bir şekilde turneye çıktığımız “Being Gidon Kremer ” adlı ortak bir projemiz bile var.
ο Birbirinize yeni parçaları ya da keşfettiğiniz videoları attığınız bir WhatsApp grubunuz var mı?
Keşfettiğimiz yeni şarkıları veya videoları paylaşmak için WhatsApp dışında birçok farklı araç kullanıyoruz. Yaratıcı sürecimize sıklıkla pinpon diyoruz çünkü birimizin aklına bir fikir geliyor ve bunu diğerimize servis ediyoruz, o da bu fikre karşılık veriyor, ama öyle bir spin atıyor ki top tamamen yön değiştiriyor. Bazen toplar kenara gider veya oyundan düşer ancak bu fikirler (eğer bu metaforları ve benzetmeleri anladıysanız) yeni fikirleri ve yan fikirleri filizlendirebilir ve bunlar da kendi başlarına bir şeye dönüşebilir.
ο Geçen gün yayımlanan bir araştırmaya göre Spotify’da 1 kere bile dinlenmemiş 30 milyonun üzerinde şarkı olduğu açıklandı. İyi ve kötüyü ayırt edemeyecek kadar çok üretim yapılıyor. Siz dinleyici olarak bu durumu nasıl yorumlarsınız?
Teknolojiler değişiyor. İş değişiyor. Bugün her şey online ortamda varlık göstermek ve videolarla ilgili. Plak anlaşmalarının modası neredeyse geçti. Sanatçılar kayıt yapmak için kredi alıyor böylece sadece biraz görünürlük elde edebilmek için bunları çevrimiçi platformlara ücretsiz olarak sunabiliyorlar. Bazı durumlarda, yatak odasında müzik yapan biri büyük bir isim haline gelebildiği için işe yarıyor. Gelenekler sadece sınırlı bir süre içindir ve bir şey gelenek haline geldiği anda peşini bırakma zamanı gelmiş demektir. Başarılı olmanın tek yolu özgün olmak. Kendinize karşı dürüst olma cesaretini gösterin. Aslında, kendiniz olun. Kendinizi yaşayın.
ο Breaking Rachmaninoff belgeseliniz yayınlanacak. Neler oldu belgesel çekimlerinde? Türkiye’de de gösterime girme ihtimali var mı?
Aleksey Igudesman: Yuja Wang, Paavo Järvi, Mischa ve Lily Maisky ve Andrew Litton gibi birçok sevdiğim arkadaşımla röportaj yaptım ve onlara, onun müziğiyle olan kişisel ilişkilerini sordum. Rachmaninoff her dinleyiciye çok kişisel bir şekilde dokunmuş bir besteci. Bu yüzden röportaj yapılan partnerlerin söyleyecek ve paylaşacak çok şeyi vardı. John Malkovich ile Rachmaninoff’un eserlerinden biri hakkında çok kötü bir eleştiri aldıktan sonra içine düştüğü ünlü depresyon hakkında konuştum. Rachmaninoff’un müziği üzerine yazdığı “All By Myself” adlı şarkıyı yazan şarkıcı ve söz yazarı Eric Carmen ile tanışma fırsatı buldum. Birlikte başka bir Rachmaninoff melodisine dayanan yeni bir şarkı yazdık. Bu filmle gurur duyuyorum, umarız çok yakında Türkiye’de de izlenebilir.
ο Malkovich ile bir araya gelme hikayeniz nedir?
LX: Mockumentary “Noseland” filmini yönettim, Julian Rachlin’in Festivali hakkında neşeli ve mizahi bir belgeseldi ve yıllar içinde çok değerli dostlar haline gelen Sir Roger Moore ve John Malkovich’i oynattığım için çok şanslıydım. Sir Roger ne yazık ki yakın zamanda aramızdan ayrıldı, ancak birlikte şiirlerimi okuduğu ve bestelerimi bazı üst düzey solo kemancılar ve genç yeteneklerle birlikte çaldığım “Violins of the World” de dahil olmak üzere birçok harika proje gerçekleştirdik. John Malkovich ile de geçtiğimiz yıllarda “The Music Critic” ile turneye çıktık. ORF, WDR ve kendi yapım şirketimizin ortak yapımı olan bir TV programında tekrar yönetmenlik yapabildiğim ve Billy Joel, John Malkovich, Hans Zimmer, Yuja Wang, Joshua Bell, Juan Diego Flores, Mischa ve Lily Maisky gibi müzik dünyasının önemli isimleri ve diğer birçoklarıyla “Breaking Beethoven” ve “Breaking Rachmaninoff” adlı belgeselleri çekebildiğim için şanslıyım.
ο Siz neler dinliyorsunuz?
Frank Zappa, Queen, The Beatles, Pink Floyd, Billy Joel, Pherell Williams, film müzikleri ve tabii ki klasik müzik gibi çeşitli müzik türlerini dinliyoruz.
ο Müzik dışında Joo ve Igudesman neler yapar?
Aleksey Igudesman: Yemek yapmayı ve harika restoranlara gitmeyi seviyoruz. Ayrıca birimiz breakdans, diğerimiz tenis oynamaktan hoşlanıyor.
LX: Film yapma türünü araştırıyorum. Özellikle müzik ve müzisyenlerle bağlantılı, üretmek, yönetmek ve etkinleştirmek istediğim çok sayıda film fikri var. Bir de Hyung-ki Joo’nun da bir parçası olduğu “Music Traveler” adlı girişimim var tabii ki. Bununla çok daha ileri gitmeyi planlıyorum. Music Traveler, herkesin enstrüman çalabileceği, prova yapabileceği, kayıt alabileceği ve hatta performans sergileyebileceği bir alan bulmasını ve kolayca rezervasyon yapabilmesini sağlayan bir platform. Öte yandan, örneğin piyanolu bir alanınız varsa, bunu kolayca saatlik olarak kiralayabilir ve tutkunuzdan para kazanabilirsiniz. Tabii ki Viyana’daki dairemde güzel Steinway’imde çalmanın keyfini çıkarabileceğiniz Igudesman odamı bile rezerve edebilirsiniz!
https://www.musictraveler.com/en/
ο Turne sırasında backstage’inizde nasıl bir ortam olur?
Atmosfer çoğunlukla eğlenceli ve yaratıcı enerjiyle dolu oluyor ve biz de bunu provalarımıza, özellikle de soundcheck’lerimize aktarıyoruz. Ses kontrolleri sırasında genellikle pek çok yeni numara ve fikir doğuyor. Çoğu zaman kendimizi serbest bırakıyoruz ve bu özgürlük ruhu içinde kıvılcımlar uçuşuyor!